Ahmat El Kabar; Şamsa, kaportacı Murat usta ve Gustavo ile birlikte masadaydı. Onlara susmalarını söylüyor, konuştukça da tokadı yapıştırıyordu. Ağızlarını ikide bir açıp saçma sapan şeyler söyleyen öğrenciler, neden kendilerini durduramadıklarını anlayamıyordu ve açıkçası Gustavo çoktan içlenmiş, gözünden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Kaportacı Murat usta ise saçmalarken hayranlıkla ustasının gözlerinin içine bakıyor, yediği her tokadı altın değerinde sayıyordu.
“Sus,” dedi El Kabar, daha o hiçbir şey söylememişken. Ve Gustavo tava gelip “Ben bir şey demedim ki usta,” deme gerzekliğini göstererek bir başka tokat daha yemeyi haketti. Sonraki darbe gülen Şamsa’nın yüzüne inecekti.
O sırada içeri dalan holdingin hademesi Kurtuluş “Ustam, seni görmek isteyen birisi var,” dedi.
Ayağa kalkıp ilerledi usta. Sonra Kurtuluş’a hiç beklemediği okkalı bir tokat patlattı. Yüzü yamulan, bir o kadar da şaşıran Kurtuluş neler olduğunu öğrenmek için ağzını açtı ve... “Susun be!” diye bağırdı Usta. Ama bu sefer de hem öğrenciler hem de hademe; kendileri bu duruma daha da şaşırarak hiç bilmedikleri bir avcı şarkısına başladılar. Ayağa kalkmışlar, ellerini de yanlarında birleştirmişlerdi.
Usta büyük odanın köşesine konulmuş ahşap dolaba ilerledi. Az sonra kocaman bir kamçı bulup çıkarmış, pis bir bakışla dizleri titrese de şarkı söylemeyi bırakamayan öğrencilerine dönmüştü.
O sırada kapı açıldı ve sustu öğrenciler. Şık, oldukça pahalı olduğu su götürmez bir takım elbise giymişti içeri giren zat. Kolunda altın bir saat, kulağında parlak bir taş vardı. Hafiften beyazlamış saçları pırıl pırıl parlıyordu. İlerleyerek “Sizi görmek istemiştim El Kabar usta,” dedi. “Çok önemli bir maruzatım var.”
“Hımm,” dedi Usta. “Ne kadar önemli olabilir ki?”
Ve adam onu bu konuda harcayacağı paranın sınırsız olduğunu söyleyerek rahatlattı. Böylece çok geçmeden masaya oturmuşlar, ciddi ciddi bakışmaya başlamışlardı.
“Ölümsüzlüğün sırrını öğrenmek istiyorum Ahmat E Kabar,” dedi adam bir süre sonra.
Öğrenciler şaşkınlık içinde birbirleriyle bakışırlarken “Hepimiz ölümsüzüz,” dedi El Kabar dile getirilen acayip isteği umursamadan. “Bunun için kaygılanmana gerek yok.”
“Hayır Yüce Usta,” dedi adam masaya dayanıp uzanarak. “Ben gerçek ölümsüzlükten bahsediyorum. Mezara girmemekten, toprağa dönüşmemekten. Ben dinç ve sağlıklı olarak sonsuza kadar yaşamaktan konuşuyorum Ustam, anlasana.”
“Zaten öyleyiz,” dedi Ahmat El Kabar.
“Ustam,” dedi adam biraz daha yaklaşıp burnunun dibine girerek. “Bunu yapabileceğini biliyorum. Nedir istediğin, kaç para? Söyle anlaşalım.”
“Hımm,” diye homurdandı El Kabar öğrencileri ve hademe Kurtuluş ne diyeceğini çılgınca merak ederken.
“Hadi El Kabar usta, kırma beni, sen bu işi becer ben ayaklarının altına bir servet dökeyim,” dedi adam El Kabar’ın eline yapışıp ısrarı arttırarak.
“Biz hepimiz...,” diye başladı usta ama hemen sustu. Aklına başka bir şey gelmişti. “Tamam tamam,” diye sürdürdü lafını ve o şık adam kendini yerlere atıp eline yapışarak öpmedik yerini bırakmadı Ustanın. Kendini kurtaran El Kabar az sonra “Kurtuluş bana küçük ispirto ocağını ve bir cezve kahve hazırlayıp getir. Önce bir kahve içelim,” dedi.
“Sağol El Kabar Usta,” dedi adam ciddiyetine geri dönerek. “Bugün çok içtim, çarpıntı yapıyor fazlası.”
“İçmelisin,” dedi Hebburi tarikatının büyük ustası sert bir tonda ve açık kapı bırakmadan yolladı hademeyi. İki dakika kadar sonra kahve kaynamaya başlamıştı bile. Kendine bir acı kahve ayırıp geri kalanına dolaptan aldığı şekeri boca etti usta ve our olmaz kahvelerini yudumlamaya giriştiler. Adam bir iki kere konuşmaya çalışsa da Usta tarafından durdurulup sükûnete davet edilmişti.
Sonunda kahveler, yutkunup duran öğrencilere zırnık koklatılmadan bitirilince arkasına dayanarak bekledi Ahmat El Kabar. Bir dakika sonra artık yeteri kadar sıkıldığı belli olmuştu kıpırdanıp duran adamın. “Ustam,” diye lafa başladı ama devamını getiremedi. Midesine korkunç bir sancı girince iki büklüm oldu. Ardından sırasıyla; inledi, boğazını tutup ağzından köpüren sıvıları etrafa saçtı ve gözlerini pörtleterek yana düşüverdi. Telaş içinde ayağa fırlayıp yerde yatan ölüye baktı öğrenciler.
Omuzunu silkti El Kabar: “Başka türlü ölümsüz olduğunu anlamayacaktı.”
5 Şubat 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder