Hebburi tarikatı büyük ustası Ahmat El Kabar bir gün Haliç kıyısında dolaşırlarken öğrencisi Şamsa’ya “Suya gir,” dedi. Mevsim itibariyle soğuk olması bir yana, derindi de su.
“Ustam,” dedi Şamsa. “Su soğuk değil midir?” Sonra da beklentiyle ekledi. “Girmesem olur mu?”
“Girmelisin,” dedi Ahmat El Kabar.
Ustasını kırmak aklının ucundan bile geçmeyen Şamsa yürüyüp ilerledi. Üstelik o, ilk defa olarak kendisine göz kırpmış ve kafasını da karıştırmıştı. Göğsüne kadar suya gömüldüğünde “Dur,” dedi ustası. Dönüp baktı Şamsa.
“Çıkayım mı artık ustam, üşüyorum.” Dişleri takırdıyordu zavallının.
“Çıkabilirsen çık,” dedi Ahmat El Kabar. Ve tam da o esnada; Şamsa ayaklarını tutmuş kendisini yavaşça derinlere çeken elleri hissetti. “Aaah!” diye bağırıp kurtulmaya çalıştı. Ama parmaklar ona mengene gibi yapışmıştı. Sular boynuna geldi bir çabuk. Orada çırpınırken haykırabildi Şamsa. “Ustam, ustam, beni bir şeyler yakaladı. Bırakmıyor, yardım et.”
Güldü El Kabar dolu dolu. “Onlar benim ellerim Şamsa. Ustanı yok saymayı öğrenmen için getirdim seni buraya. Yoksa boğulup gideceksin. Ne yazık.” Ve hiçbir şey yapmadan öylece bekledi kıyıda.
Ancak Hebburi forumlarında dile getirilen bazı dedikodular çeşitli sonuçlar sunarken bu öğretinin işe yaradığı pek de açık değildir. Daha çok, üstünde anlaşılan hikaye, Şamsa’nın zatürree olmasıyla son bulmuş ve diğer öğrenciler geceler boyu vicksle onun sırtını ovmak zorunda kalmıştır.
4 Şubat 2008 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder