Bir gün derste birden zıvanadan çıktı Ahmat El Kabar. Nedense olmadık bir şekilde sinirlenmiş, kendisine pek de uymayan bir biçimde ağıza alınmadık küfürleri ardı ardına saydırmaya başlamıştı. Neden ise, bir öğrencinin, ettiği lafı anlamamasıydı hepi topu. Böylece on beş dakika kadar sonra, köpürmesi bitmiş, yüzü tekrar eski soğukkanlılığına bürünmüştü ki birden kapı ardına kadar açıldı.
O tarafa dönen öğrenciler donlarına kaçıracak gibi olup sıraların altına attılar kendilerini. Çoğu inleyip ağlamaya başlamıştı bir anda.
Kapıda beliren etleri iyice dökülmüş, pörtlek çürük gözleri kemiğin içinde incecik bağlarla yuvalarında duran bir zombiydi. Hiç beklemedi orada. Kesik kesik hareketlerle; elleri vücuduna yapışık, başı yerde uslu uslu bekleyen El Kabar’a doğru yürüdü ve sadece kemiği kalmış eliyle çaat diye bir tokat geçirdi suratına.
Dudakları buruştu El Kabar’ın. Ağlayacak gibi oldu. “Özür dilerim ustam, bir daha olmayacak,” dedi küçük bir çocuk gibi.
Ve yürüyüp mezarına döndü, gereksiz densizliklere hiç dayanamayan Stam Sor.
Bu sadece Ahmat El Kabar için değil, Allahı şaşan öğrenciler için de büyük bir dersti ve ağızlarına küfür fikrinin yürüdüğü her an soğuk bir ter süzülecekti yanaklarına bundan böyle...
5 Şubat 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder