Ahmat El Kabar odasından “Allaah!” diye bağırarak fırlayıp peşinden bir moğol atlısı geliyormuşçasına kaçınca öğrencilerin hiçbiri şaşırmadı. Sadece ifadesiz suratlarla ikide bir geriye bakan ve elini kolunu sallayarak birşeylerden kurtulmaya çalışan ustalarını seyrettiler. Çok geçmeden kıçı tutuşan usta kendini yere atıp debelenmeye, görünmez düşmanlarına karşı bacaklarını savurmaya girişti. Tüm bu karmaşa sona erip usta geniş holding bahçesinde kafasını cık cık sesleriyle sallayarak odasına yürürken Şamsa dayanamayarak yanına koştu. Ustası ne zaman cinlerle konuşmak için odasına kapansa böyle bir şey yaşanıyordu ve bunun sebebini öğrenmek çırakların da en doğal hakkıydı. Ne de olsa onlar da ileride cinlerle ilişkiye geçmek zorunda kalacaklardı. Cesaretini toplayıp ustasının sabahları giydiği sade çuvala asıldı ve onu kendine döndürerek sordu:
“Ustam, beni affet ama öğrenmek istiyorum. Neden cinler sana devamlı saldırıyor. Yoksa onların çalışma biçimi mi böyle?”
Bir an öğrencisini süzdü El Kabar. Sonra kararını vererek soruyu yanıtladı. Net ve tartışmaya kapalı...
“Onlar Fenerbahçeli Şamsa.”
Ve yürüdü gitti.
Demek sebep buydu. Bir yerden sonra söz takım muhabbetine geliyor ve kavga çıkıyordu. Sevinç içinde arkadaşlarının yanına koştu Şamsa...
5 Şubat 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder