Ahmat El Kabar bir gün Şamsa’yı alıp holdingin o muhteşem asansörüne bindirdi. Sonra dönüp bir sürü anlamın karıştığı çopur yüzüyle baktı öğrencisine.
“Nereye çıkmak istersin Şamsa? Söyle bana.”
Temkinli bir ifadeyle baktı Şamsa. Hocasının nasıl bir cevaptan hoşlanacağını düşünüyordu besbelli. Sonunda aklına gelen şeyle coşkulu, hemen öne atıldı. “En üstteki kata ustam.”
El Kabar düğmeye bastı bir şey demeden. Hızını basıncın gücüyle belli ederek ileri atıldı asansör ve katları bir çabuk çıktı. Başta memnun memnun bekliyordu Şamsa. Ancak en son, yani kırkıncı kata gelip de durmadan devam ettiklerinde şaşkınlıkla önce ustasına sonra bir kez daha numaratöre baktı. Sayılar çıldırmış gibi akarken asansör de azgın bir at gibi titremekteydi şimdi.
“Aman ustam,” diye bağırdı Şamsa. “İmdaat!”
Bir kahkaha patlattı El Kabar. Kesik kesik gidip gelen ışığın içinde korkunç görünüyordu. Ağlamaya, yalvarmaya başlayan öğrencisi daha da eğlendirdi sonra onu. Nereye çıktıklarını, o anda nerede olduklarını anlayamıyordu Şamsa ve o korkunç gerilime dayanamayarak çişini donuna kaçırdı sonunda zavallı.
Ve durdu birden asansör.
Kapıyı açtı El Kabar. Zemin kat tüm ihtişamıyla uzandı Şamsa’nın gözlerinin önünde.
“İşte buraya varmalısın,” dedi ustası. “Zaten olduğun yere.”
5 Şubat 2008 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder