5 Şubat 2008 Salı

HEBBURİ ÖĞRETİLERİ: 2. KİTAP 7. BÖLÜM

Ahmat El Kabar bir gün, Dolmabahçe sarayının yanından yürürken otların üzerine serilmiş baliciler gördü. Hemen yanlarına seyirtti.
“Nedir bu,” dedi plastik torbayı göstererek.
“Bali babalık, ne olcak,” dedi balicilerin en büyüğü. “Sen de ister misin?”
Güldü çocuklar. Ahmat El Kabar’ın simli postuna, kürklü kalkık yakalarına, uzun sakallarına bakıyorlar, şaşı gözlerini de hesaba katınca deli olduğunu düşünüyorlardı.
“Hımm, ver bakalım,” diyerek torbayı alıp burnuna götürdü usta. Ve orada iki saat onlarla beraber bali çekti. Söylediği büyük laflar ilgilerini çekiyor, onları aydınlatıyordu. Usta da çocukların itişmelerini, yumruklaşmalarını, ardından gelen tatlı kahkahaları seyrederek mutlu mutlu oturuyordu. Sonunda hepsi ayakta, önlerinden geçen köpekli bir kadına laf atıp birbirlerini dürterken birden bir bıçak çıkardı cebinden ve sokuverdi balicilerin birine. Kimse ne olduğunu anlamamıştı Fakat onun delirdiğini, bağırarak üstlerine saldırdığını görünce kaçıştılar. İleriden korkuyla bakarlarken bali torbasını atıp güldü Ahmat El Kabar. Elini yumuşak yumuşak sallayarak onları geri çağırdı.
Yavaş yavaş geldi, yanaştı çocuklar. Bir yerde yatıp inleyen arkadaşlarına bir ustaya baktılar.
Öğretiyle açılıverdi gözleri.
Ahmat El Kabar’dan şikayetçi olmamaları ise Hebburi tarikatı avukatlarını pek bir sevindirecekti…

Hiç yorum yok: